Ocak 2017

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

2016 yılını kana bulayan terör örgütü Irak Şam İslam Devleti ya da kısaltılmış ismiyle IŞİD, yeni yılın ilk saatlerinde, saat 01.15’te İstanbul’un lüks eğlence mekânı Reina’da yılın ilk kanlı eylemini gerçekleştirdi.

"Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla perçinleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'Yahu insanlık öldü mü?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde 'İnsanlık öldü mü?' ya da 'İnsanlık ölür mü?' biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır;  herkes, insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok. İnsanlıktan uzun süredir ümidini kesenler, ya da hayatlarında insanlığın hiç farkında olmayanlar bu haberi yadırgamamışlardır. Fakat, insanlık aleminin bu büyük kaybı, birçok yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa sürüklemiştir; o kadar ki, bazıları artık insanlık olnadığına göre bir alemden de söz edilmeyeceğini ileri sürmeğe başlamışlardır. Bize göre, böyle geniş yorumlarda bulunmak için vakit henüz erkendir. İnsanlık artık aramızda dolaşmasa bile, hatırası gönüllerde her zaman yaşayacak ve çocuklarımız bizden, bir zamanlar insanlığın olduğunu, bizim gibi nefes alıp ıstırap çektiğini öğreneceklerdir. İnsanlığın güzel ve çekingen yüzünü ben de görür gibi oluyorum. Zavallı insanlık kendini belli etmeden sokaklarda dolaşır ve insanlık için bir şeyler yapmağa çalışanları sevgiyle izlerdi. Bugün için insanlık ölmüşse de, onun ilkeleri akıllara durgunluk verecek bir canlılıkla aramızda yaşamaya devam edecektir. İnsanlıktan payını alamayanlar için o zaten bir ölüydü; onun bu kadar uzun yaşamasına şaşılıyordu. Yıllarca önce küçük bir kasabada dünyaya gelen insanlık, dünya savaşlarının birinde, çok rutubetli bir siperde göğsünü üşütmüş ve aylarca hasta yatmıştı. Bu olaydan sonra, hastalığın izlerini bütün ömrünce ciğerlerinde taşıyan insanlık, önceki gece sabaha karşı nefes alamaz olmuş ve gösterilen bütün çabalara rağmen gün ağarırken doktorlar, insanlıktan ümitlerini kesmek zorunda kalmışlardır. Doğru dürüst tehsil göremeyen ve kendi kendini yetiştiren insanlık hiç evlenmemişti. Küçük yaşta öksüz kalan insanlığa, doğru dürüst bir miras da kalmamıştı; bu yüzden sıkıntılarla geçen hayatı boyunca insanlık, başkalarının yardımıyla geçinmeğe çalışmıştı. İnsanlığın ölümüyle ülkemiz, boşluğu doldurulması mümkün olmayan bir değerini kaybetmiştir. Gazetemiz, insanlığın yakınların başsağlığı ve sonsuz sabırlar diler. Not: Merhumun cenazesi, önce, uzun yıllar yaşamış olduğu Hürriyet Caddesi'nden geçirilecek ve ölümüne kadar içinde barındığı Ümit apartmanı bodrum katında yapılacak kısa ve sade bir törenden sonra toprağa verilecektir.'' 

Oğzuz Atay, Tehlikeli Oyunlar, Bölüm 11: Yalnızlığın Oyuncakları / İletişim Yayınları


2016 yılını kana bulayan terör örgütü Irak Şam İslam Devleti ya da kısaltılmış ismiyle IŞİD, yeni yılın ilk saatlerinde, saat 01.15’te İstanbul’un lüks eğlence mekânı Reina’da yılın ilk kanlı eylemini gerçekleştirdi.

1 Ocak 2017, İstanbul (Reuters / Osman Orsal)

“Yalnız kurt” diye katgorize edilen kitle katili, yaklaşık 600 kişinin eğlendiği mekâna elinde otomatik silah ve şok bombaları ile “Allah-ü ekber!” diyerek girdi ve 7 dakika içinde 39 kişiyi katledip, 70 kişiyi yaraladı. Sonra da olay yerinden sakince uzaklaştı. Saldırıyı üstlenen IŞİD, “Hristiyanların dinden çıkmış bayramlarını kutladığı en meşhur gece kulüplerinden birini vurduğunu” dünyaya duyurdu.

Ardından bir sürek avı başlatıldı. Operasyonlar düzenlendi, basına fotoğrafları dağıtılan zanlıya benzetilen kişiler sokak ortasında “yanlışlıkla” dövüldü, etnik azınlıklar bilerek ya da bilmeyerek şüpheli ilan edildi, hatta panik yurtdışına taştı, zanlının görüldüğü iddiası ile alarm durumuna geçen yerler haberlere konu oldu.

Özbekistan uyruklu saldırgan Abdulkadir Masharipov saldırıdan 17 gün sonra İstanbul Esenyurt’ta bir sitede güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyonla yakalandı. Yanında 197.000 ABD Doları, drone kameraları, silahlar, mühimmat ve sim kartlar bulundu.

Saldırı 4 siyasal parti tarafından kınandı kınanmasına ama, kimse yılbaşı öncesinde İslam’a uygun olmadığı için“ yılbaşı kutlamasından kaçınılmasına ilişkin çeşitli gösteriler, haberler, açıklamalar ve afişleri ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, yılbaşı kutlamalarını „gayrimeşru davranış“ olarak nitelendirdiği hutbesini sorgulamadı. Kimse özür dilemedi, özeleştiri yapmadı. Sadece, saldırıdan 4 ay sonra o eğlence merkezi —mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle— yıkıldı. Ama IŞİD’in başta Irak ve Suriye olmak üzere dünya üzerinde yarattığı yakım ve yıkım en şiddetli hali ile 2017 yılı boyunca devam edecekti.

İstanbul’daki yılbaşı katliamından beş gün sonra İzmir bir terör saldırısına hedef oldu. İzmir Adliyesi girişinde, hâkim ve savcılarla diğer personelin çıkış saati yaklaşırken bombalı araç patlatıldı. Çatışma sırasında bir polisle bir adliye çalışanı şehit olurken  saldırganlar hedeflerine ulaşamadan öldürüldü.

Patlamada hayatını kaybeden polis memuru Fethi Sekin’in ailesine acı haberi vermeye giden yetkililere, üç çocuğu Tolunay (16), Dila (15) ve Nisa (8) “Babamız evde yok, kapıyı açamayız” yanıtını verdi. Bu saldırıyı ise ayrılıkçı terör örgütü Kürdistan Özgürlük Şahinleri ya da kısaltılmış ismiyle TAK üstlendi.

Yeni yılın başlarında dünyanın birçok yerinde birçok katliam vardı: mesela Nijerya’nın kuzeydoğusundaki Rann şehrinde devlete ait bir savaş uçağının, evlerinden edilen sivillerle onlara destek olan yardım görevlilerinin bulunduğu bir kampa “yanlışlıkla“ saldırarak 52 kişiyi öldürmesi, ABD ordusunun Afganistan’ın Kunduz kentinde 33 sivili öldürdüğünü kabul etmesi, Irak’ta Musul’da uluslararası koalisyon güçleri tarafından düzenlenen hava saldırılarında 27 sivilin öldürülmesi... Bunlar dünya gündeminde vaka-ı adiyeden sayılıyor, kan gölü içinde kimsenin pek dikkatini çekmiyor gibiydi.

Yeni yılda ilk haftada Myanmar’da ordunun jenosidal saldırılarından dolayı Bangladeş’e kaçan Roghinyalı sayısı 65 bini geçmiş, BM Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’e göre Yemen’deki çatışmalarda pazar yerleri, ibadethaneler hedef olmuş, Mart 2015’ten bu yana ülkede yaklaşık bin 400 çocuk yaşamını yitirmiş, 2 bin 400’den fazlası da yaralanmıştı.

Roghinyalı anne (AP / Dar Yasin)

Suriye’ye gelince: Silahların susması için Kazakistan başkenti Astana’da görüşmeler yapılırken, Şam’ın ana su kaynağı Barada Vadisi’ndeki çatışmalarda kesilen su hatlarında görüldüğü gibi savaş artık milyonları etkiler hale gelmişti. Felaketlerin sonu gelecek gibi de görünmüyordu.

Yeni yıl açılışındaki kanlı olaylar dizisinin bir başka örneği de Amerika kıtasında “sahnelendi” : Brezilya’nın Amazonas eyaletindeki cezaevi ayaklanmasında, en az 60 mahkûm öldürüldü, Meksika’da benzin fiyatlarına zam sonrası protesto olaylarında 6 gösterici öldürüldü.

Medyada ardı arkası kesilmeyen bu korkunç haberlere rağmen, manşetlerin ardına bakma zahmetine katlananlar, toplumsal hareketlerin yükselişine, umut verici direniş ve zafer haberlerine imza atılışına da tanık olabiliyordu gene de.

Örneğin, Batı Afrika ülkesi Gambiya’yı 22 yıl boyunca demir yumrukla yöneten askeri diktatör Yahya Jammeh seçimleri kaybettiği halde  koltuğunu bırakmamış, 1 milyar yıl daha hükmedeceği kehanetinde bulunmuştu ama Gambia gençliği sokaklara dökülüp sosyal medyayı seferber etti, demokrasiye ve seçimin galibi Adama Barrow’a destek çıktı.  Diktatör, seçim sonuçlarını tanımamak için uğraştı, ama sendikalardan, sivil kuruluşlardan ve uluslararası toplumdan büyük direnişle karşılaştı. Senegal’in Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ile birlikte Gambiya’ya askeri müdahale kararı almasına kadar direnmeye çalışan Jammeh sonunda ülkeden kaçtı. 1 milyar yıl daha yönetemeden ülkeyi terkeden Jammeh’in hazineden 11 milyon dolardan fazla parayı da giderken beraberinde götürdüğü iddia edildi, ama bu hırsızlık 2017’nin başında sosyal mücadele ile kazanılmış bir demokrasi zaferi için çok büyük bir bedel sayılmazdı.

Yılın başlarında bir başka “iyi haber” de Avrupa’dan geldi. Polonya hükümeti gazetecilerin meclisten görüntü almasını engelleyen yasal düzenleme ile ilgili planlarını, tabandan yükselen yoğun protestolar sonucu geri çekmek zorunda kaldı. Başarıya ulaşan toplumsal hareketler hanesine yazılan olaylardan ikincisi de bu oldu.

Ocak ayında ABD’de yeni Başkan işe başladı.

ABD'nin 45. Başkanı Donald Trump göreve başlıyor. (Dina Litovsky / Redux for TIME)

Parayı seçilmeden önce götürüp ardından seçimlerden zaferle çıkan milyarder emlakçi Donald Trump özellikle gençlerden gelen yoğun protestolar eşliğinde ABD’nin  45’inci Başkanı oldu.

En büyükleri Washington ve New York’ta olmak üzere dünya genelinde 600’den fazla Trump karşıtı gösteri düzenlendi. Washington’daki ‘Kadın yürüyüşü’ne katılan 10 binlerce gösterici, Kongre binasından Beyaz Ev’e yürüdü. 

"Dikkatli ol Trump, gelecek sefere benim kuşağım oy verecek!"  21 Ocak 2017, Washington (John Minchillo / AP)

Trump’un ilk icraatları şunlar oldu: Beyaz Ev’in resmi internet sayfasından İspanyolca’nın kaldırılması, ülkesinde tartışma yaratan ve Amerika yerlilerinin, beyaz toprak sahipleri ile birlikte, tarihlerindeki en büyük direnişe girişmelerine yol açan iki petrol boru hattı projesinin inşasına yönelik kararnameleri imzalaması, yoksul ülkelerde güvenli kürtaj hizmeti de veren uluslararası kuruluşlara verilen fonların kesilmesi ve bir de, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan 7 ülkenin vatandaşlarına getirdiği vize yasakları.

ABD Başkanının görevinin ilk ayında kendisine uluslararası alanda tepkiler yağdı. Çin, Güney Çin Denizi’ndeki adalarla ilgili açıklamalarını, Meksika Cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto, ABD-Meksika sınırına örmek istediği duvarı, Almanya Başbakanı Merkel ve Kanada Başbakanı Trudeau ise vize kısıtlamalarını tepkiyle karşıladı. Trump’ın dünya aleyhine kararları da, o kararlara verilen tepkiler de yıl boyunca devam edecek, yılın son haftalarında ABD’nin tek başına İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıması, dünya ülkelerinin ezici çoğunluğunun bunun aleyhindeki BM kararı ile “ayyuka” çıkacaktı.

ABD Başkanlık sisteminin sıkıntıları ile uğraşırken, Türkiye’de tartışmanın odağında başkanlık sistemine nasıl geçileceği vardı

Korku verici terör saldırısının eşliğinde yeni yıla giren ülkede OHAL üç ay daha uzatıldı, TSK’nın NATO’nun Afganistan’daki operasyonlarına destek vermesi için tezkere  2 yıl daha uzatıldı. OHAL uzatmasının ardından 3 kararname ile 83 dernek kapatıldı, 63 kurumdan 8 bin 390 kişi ihraç edildi. Son KHK ile ihraç edilen akademisyen sayısı 4 bin 481’e, ihraç edilen barış imzacısı akademisyen sayısı 125’e yükseldi. Ankara valiliği, kent genelinde herhangi bir eylemi bir ay boyunca ‘terör saldırısı olabileceği’ gerekçesiyle yasakladı, işsizlik oranı arttı, ülkede ekonomik güven endeksi geriledi.

Gazeteciler için durumsa geçen seneyi aratmıyordu.  Gazeteci Arzu Demir, Dağın Kadın Hali ve Devrimin Rojava Hali kitapları nedeniyle toplam 6 yıl hapis, Canan Coşkun, hakim ve savcıların indirimli ev sahibi olmasına ilişkin haberi nedeniyle 12.600 lira para cezasına çarptırıldı. Ahmet Şık yeni yıla yeni girdiği cezaevinde girerken, yazar Aslı Erdoğan, dilbilimci Necmiye Alpay ve Özgür Gündem gazetesinin eski yazı işleri müdürü Zana Kaya yeni yılın ilk günlerine yeni kavuştukları özgürlükleriyle beraber giriyordu.

Katledilişinin 10.yıl dönümünde Hrant Dink’in eşi Rakel Dink,  “Gelin, bu ülkedeki güvercin tedirginliğini kaldıralım!” diyordu ama ülke Hükümet Sözcüsü’nün “Suikastlar, canlı bombalar devam edebilir; referandumdan Evet çıktıktan sonra terörün sesi kısılır” diyerek insanları uyardığı bir huzursuz zamana giriş yapıyordu.

CHP Genel Başkanı'nın “Eğer bu anayasa geçerse Türkiye Cumhuriyeti bir parti devletine dönüşecektir” açıklamasını yaptığı, 2 eşbaşkanı da dahil 11 parlamento üyesi tutuklu bulunan HDP’nin “oy kullanma hakkımız fiilen gasp edilmiştir” dediği,  Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Atatürk anayasalarına dönmek” diye tarif ettiği, “Türk tipi başkanlık” diye anılan ve “Partili Güçlü Cumhurbaşkanlığı”nı içeren 18 maddelik anayasa değişikliği önerisi paketi, TBMM Genel Kurulu’nda kavga-dövüş görüşülmeye başlandı.  

Görüşmeler sadece TBMM’nin internet yayınından verildi. Görüşmeleri protesto etmek için Meclis’in Dikmen Kapısı önünde toplanan ve aralarında CHP milletvekillerinin de bulunduğu kalabalığa polis biber gazıyla müdahale etti. Anayasa değişikliği teklifinin görüşülmesine ilişkin oylamada 338 Evet, 134 Hayır oyu çıktı.

Başbakan Binali Yıldırım’ın bu konuda, “Allah bin bereket versin, her şey yolunda” demecinden sonra Türkiye demokrasi tarihine yüzkarası olarak geçecek kavgalarla ve ihlallerle dolu bir hengâme yaşanacaktı.

Gizli olması gerekirken pusulalarını göstere göstere oy veren vekiller, yaşanan kavgalar sırasında dövüş malzemesi olarak kullanıldıktan sonra ortadan kaybolan mikrofonlar, “aynı kabinde 3 erkek vekil ne yapıyordunuz? ” şeklinde homofobik,  “Dikkat! Köpek giremez!” afişleriyle türcü açıklamalar, “Ermeni soykırımı” ifadesi kullandığı gerekçesiyle verilen cezalar ve kırpılan tutanaklar eşliğinde TV başında çocuklarınıza seyrettirmekten utanabileceğiniz görüntüler  ekranlara yansıdı.

Sonunda “Başkanlık anayasası” çalışmalarını tamamlayan TBMM, AKP ve MHP’lilerin oylarıyla tatil edildi ve Türkiye evet ve hayır demek zorunda kaldığı iki kutba ayrıldı.

Fiziki kutuplar ise sanki Avrupa kıtasına inmiş gibiydi. Aşırı soğuklardan Romanya, Sırbistan ve Hırvatistan’da nehir üzerindeki gemi trafiği durduruldu. İnsanlar dışarı dahi çıkamadı. Türkiye’de İstanbul, Bursa, Çanakkale, Zonguldak, Düzce, Tokat, Yalova, Kastamonu, Kırklareli, Nevşehir, Edirne, Kocaeli, Tekirdağ, Balıkesir, Yozgat, Samsun ve Bartın’da durum aynıydı.

Tüm kıtada binlerce noktaya ulaşım sağlanamadı, birçok ülkede okullar tatil edildi, İtalya’da çığ düşen otelin enkazındaki 29 kişi hariç, kıta genelinde 65 kişi hayatını kaybetti. Aralarında ülkelerindeki yoksulluk ve savaşlardan kaçan ve sınırlarda sıkışıp kalan göçmenler de vardı.

Göçmenler için ölüm sadece karadan değil, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi denizden de geliyordu. Yılın ilk günlerinde dondurucu havada 200’den fazla göçmen suda hayatını kaybetti.

Belgrad ana tren istasyonu, Ocak 2017, 16 yaşındaki Afgan mülteci Hazarat (UNHCR/Daniel Etter)

Tüm bu hengâme içinde insanlar kendi hikâyeleri kanlı bir şekilde yazadururken, Myanmar’ın kuzeydoğusunda Sint Kin köyü’ne inen yaşam alanı daralmış ve gıda bulamayan filler 5 kişiyi öldürdü. Ne yazık ki bu da “daha başlangıç”tı.