Mart 2017

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Dünya Küresel iklim değişikliği heyulasını hem gündelik hayatında, hem de bilimsel raporlarda ortaya çıkan gerçekler eşliğinde her geçen gün daha şiddetli bir şekilde idrak etmeye devam ediyordu. Yayınlanan son raporlara göre, gezegenin doğal karbon depoları olan Alaska, Kanada, İskandinavya ve Sibirya’daki permafrost (yani sürekli donmuş toprak) tabakaları hızla erimekte dünya geri dönülemez bir uçuruma doğru koşar adım ilerlemekteydi.

“İklim kaosunu önlemek için, dünyayı 1980’lerden beri fethetmiş olan serbest piyasa köktenciliğine meydan okumak zorundayız.”

Naomi Klein, No is not Enough, 2017

Dünya Küresel iklim değişikliği heyulasını hem gündelik hayatında, hem de bilimsel raporlarda ortaya çıkan gerçekler eşliğinde her geçen gün daha şiddetli bir şekilde idrak etmeye devam ediyordu. Yayınlanan son raporlara göre, gezegenin doğal karbon depoları olan Alaska, Kanada, İskandinavya ve Sibirya’daki permafrost (yani sürekli donmuş toprak) tabakaları hızla erimekte dünya geri dönülemez bir uçuruma doğru koşar adım ilerlemekteydi.

Eriyen permafrost nedeniyle oluşan dev Yamal çukuru, Yamal, Sibirya (Marya Zulinova)

Dengenin hızla bozuluşunun en belirgin örnekleri insanlığın doğum yeri olarak gösterilen Afrika kıtasından gelmekteydi. 20 milyon kişinin açlık ve kıtlık tehdidi ile karşı karşıya bulunduğu Güney Sudan, Somali, Nijerya ve Yemen’de BM ve Kızılhaç yardım çağrısı yapıyor, Somali Başbakanı sadece bir bölgede 48 saat içinde 110 kişinin açlıktan öldüğünü bildiriyordu! Yine aynı bölgede UNİCEF 22 milyon çocuğun yardıma ihtiyacı olduğunu duyururken, 1,4 milyon çocuğun da aşırı gıdasızlık nedeniyle ölüm riskiyle karşı karşıya olduğunu hatırlatıyordu.

Nyajime Guet, 4 yaşında. Güney Sudan / Juba'da  beslenme yetersizliği nedeniyle tedavi görüyor. (UNICEF)

Doğu Afrika'daki şiddetli kuraklıktan etkilenen ülkelerin başında gelen Etiyopya'da, acil yardım çalışmalarının yürütüleceği bir yönetim merkezi kurulması kararlaştırılmış, başkent Addis Ababa yakınlarında bir çöplükte, atıklardan oluşan tepenin kaymasıyla, ne zamandır çöpün içinde yaşayan insanların evlerini yutması sonucu 20 ev toprak altında kalmış, insanlığın büyük göçünün başladığı topraklarda 46 insan çöp yığınları içerisinde ezilerek hayatını kaybetmişti.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki savaşlar nedeniyle 30 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle yüz yüze olduğunu belirttiği günlerde, İçişleri Bakanının çatışmalarda "cillop gibi silahlar ele geçiriyoruz" açıklamasını yaptığı Türkiye'de Savunma Sanayii Müsteşarlığı da, savunma sanayii ürünlerinin tanıtılmasını desteklemek amacıyla Kuzey Afrika'da bir işbirliği ofisi açacağını ülke halkına müjdeliyordu.

Türkiye Suriye'nin El Bab bölgesinde savaşlarına ara vermiş, Membiç ve Rakka bölgeleri için tehdit ve veryasınlarla dolu bir diplomatik dili harekete geçirmiş gibiydi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, El Bab'tan sonra düzenlenmesi planlanan Münbiç operasyonuna ilişkin olarak, "Daha önce de söylemiştik. Eğer YPG buradan çıkmazsa vururuz" diyordu. Ama işler her geçen gün biraz daha karmaşık hale geliyordu. Adeta bayrak savaşlarının yaşandığı bölgede PYD önce kendi bayrağını sonra ABD bayrağını, son olarak da Rusya bayrağını göndere çekmiş, Rakka’yı Münbiç’e bağlayan M4 yolunda ele geçirilen yerlere ise ÖSO, Türk bayrağı asmıştı. Türkiye ve ÖSO'nun El Bab'da, rejim güçleriyle karşı karşıya gelmemesi için Rusya'yla bir anlaşma yapılmış, Başbakan Yıldırım, IŞİD'e yönelik Rakka operasyonu konusunda müttefik ülkelerin PYD'yle birlikte hareket etmeyi seçtiğini üzülerek açıklamıştı.

O sıralarda ABD Rakka yakınlarındaki Tabka bölgesine havadan asker indiriyor,  nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki askeri operasyonlar nedeniyle 400 binden fazla sivilin güvenliğinden endişe duyulduğu bildiriliyordu. Sadece bir bombardımanda öldüğü söylenen sivillerin sayısı 90'ı buluyordu. IŞİD'in bölgedeki barajı yıkarak çok daha fazla insanı öldüreceği iddiası –neyse ki– gerçek çıkmadı. Fakat, Şam'da yaşayan 5.5 milyon kişiye su sağlayan kaynağın, Suriye ordusu tarafından "bilinçli" bir şekilde bombalandığı yolundaki BM açıklaması –ne yazık ki–  gerçekti.

BM'nin Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu'nun, 21 Temmuz-22 Aralık 2016 tarihleri arasında Halep'teki insan hakları ihlalleri iddialarını araştıran raporu, savaşa katılan tüm tarafları 'savaş suçu' işlemekle suçlamaktaydı. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun raporuna göre ise, geçen yıl Suriye'de çocuklar eşi benzeri görülmemiş bir şiddete maruz kalmıştı. Suriye'de en fazla çocuk ölümünün 2016 yılında gerçekleştiğini söyleyen UNICEF, en az 652 çocuğun hayatını kaybettiğini açıkladı.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin Suriye’deki cezaevlerinde bulunan on binlerce tutuklunun derhal serbest bırakılmasını ve işkencecilerin kalıcı barışa katkı olarak mahkemeye çıkartılmasını istemesine rağmen bombardımanlar devam ediyor, Halep yakınlarında bir camiye düzenlenen hava saldırısında ölü sivil sayısı 50'ye yaklaşıyor, yaralı sayısı ise 100'ü aşıyordu.

Irak'ta ise ABD Ordusu Musul’da içinde 100’den fazla sivilin öldüğü binaları koalisyon uçaklarının vurduğunu ilk kez kabul ediyor, Musul yakınlarındaki Baduş Hapishanesi'nde yaklaşık 500 kişinin cesedinin yer aldığı bir toplu mezar bulunuyor, Reuters haber ajansının aktardığına göre, lideri Musul'u terkeden IŞİD örgütü, Avrupa'daki saldırılarını sürdürüyordu.

IŞİD merkezi, örgütle bağlantılı haber ajansı Amak üzerinden yayımladığı mesajla İngiltere Parlamentosu dışında düzenlenen ve saldırgan dahil 4 kişinin öldüğü, 40 kişinin de yaralandığı saldırıyı üstlendi.

Westminister Bridge, Londra, 22 Mart 2017 (Toby Melville / Reuters)

Belçika’nın Antwerp kentinde, mağazaların olduğu bir caddede otomobille insanları ezmeye çalışan saldırgan polis tarafından son anda engellenmiş, Fransa'da, Fransız polisinin bir Çinliyi evine zorla girerek öldürmesi üzerine, Çinliler ayaklanmış, Almanya Federal Maliye Bakanlığı binasına gönderilen bombalı paketin ise Atina'dan yollandığı ortaya çıkmıştı. 

Ukrayna'nın başkenti Kiev'de eski bir Rus milletvekili silahlı saldırı sonucu öldürülmüştü. Yetkililer bu cinayetin Ukrayna'daki cephaneliğe düzenlenen 'sabotaj'la aynı güne denk gelmesinin tesadüf olmadığını söyledi. Sabotaj neticesinde 138 bin ton cephanelik havaya uçmuş, 15 bin kişi tahliye edilmişti. Patlamadan 6 ay sonra, Eylül ayındaki bir diğer cephaneliğin patladığı ülkede bu sefer 188 bin tonluk cephane hava uçacak ve ilkinin 2 katı insan, yani 30 bin kişi tahliye edilmek zorunda kalacaktı.

Türkiye'de bahardaki referanduma 1 ay kala tartışmalar yurt içinden daha çok yurtdışında yapılıyor gibiydi. Zira Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde de seçimler yaklaşmakta, Türkiye de ana gündem maddelerinden biri olarak ajandalarda yer almaktaydı. Tabii kısıtlamalar, restleşmeler, karşılıklı tehdit ve hakaretler boyutuna varan açıklamalar eşliğinde.

Adalet Bakanı Bozdağ, Ekonomi Bakanı Zeybekci, ve eski Enerji Bakanı Yıldız’ın Almanya’da planladıkları konuşma programlarına yerel yönetimlerce izin verilmedi. Onlardan daha şanslı olan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, güvenlik zafiyeti olduğu söylenen salon yerine Türkiye Başkonsolosluğu’nun rezidansında konuştu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayan'a da, Hollanda'da konuşma yapması için salon verilmemişti ama o gene de karayoluyla Hollanda'ya gitmiş, ne yazık ki Rotterdam'da Türk Başkonsolosluğuna girişi engellenmiş, korumaları da gözaltına alınmıştı. Bu esnada yaklaşık 5 saat boyunca Başkonsolosluk civarında toplanan binlerce kişi Hollanda polisinin müdahalesi ile dağılmış, dağılmayanlar arasında birilerinin de kendi aralarında "Ne atacaklar lan bizi içeri, burası Türkiye mi!" şeklinde konuştuğu duyulmuştu.

Hollanda ile yaşanan gerilim sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Rotterdam Belediyesi ile kardeş şehir protokolünü oy birliğiyle iptal etti. Hollanda menşeli Holstein ineklerinin oraya geri gönderileceği ya da kesileceği tehditleri savruldu, sokaklarda gençler, protesto etmek için, Hollanda'nın “simgesi” sayılan portakalları bıçakladı, portakal sıkıp suyunu içti. Bu protestoları aylar sonra Trump'ın Kudüs kararını protesto etmek için turp dişleyen muhtarların eylemi izleyecekti.

Dışişleri Bakanı'nın Hollanda Başbakanı'na hitaben “sen ne lalesisin bilmiyorum?" şeklindeki hakaretamiz sözlerini, İçişleri Bakanı'nın  "Avrupa’ya her ay 15 bin mülteciyi gönderelim de akılları şaşırsın" şeklindeki tehditkâr demeci takip edecek, bu atışma ve eylemler zinciri, nihayetinde İstanbul’daki Hollanda Konsolosluğu’na giren esrarengiz kişinin, çatıdaki Hollanda bayrağını indirip naralanarak göndere Türk bayrağı çekmesiyle doruğa tırmanacak, bu son eylemi Hollandalıların kendilerinin yaptığı ileri sürülerek absürd tiyatroya layık bir final oynanacaktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Nazi” nitelemeleri ise Başta Şansölye Merkel olmak üzere, İsrail yönetimi dahil herkesin tepkisini çekiyor ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Denetim Komisyonu, Türkiye’nin siyasi ve hukuki planda denetime alınmasını kararlaştırıyordu. AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık’ın “teşekkür” konuşması ise durumun esaslı bir özeti gibiydi. Kocabıyık, Türkiye’nin gerilim yaşadığı Almanya ve Hollanda’ya teşekkür etmek gerektiğini, bu ülkelerin referandumda “evet” oylarına 2 puanlık katkı yaptıklarını açıkladı.

Yurt içinde de yasaklamalar ve sert açıklamalar eşliğinde referanduma hazırlanılmaktaydı. Eski MHP milletvekili Meral Akşener’in mitinginin OHAL gerekçesiyle engellendiği Niğde’de Başbakan Yıldırım’ın mitingine onay verilmiş,  Devlet Bahçeli, kendisine muhalif isimlerden dördünün toplantılarına yönelik engelleme ve saldırıların partisiyle ilgisi olmadığını "ülkücü yaparsa yarım bırakmaz" veciz sözleri ile açıklamıştı.

Bunların dışında CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke’nin Boğaziçi Üniversitesi’nde yapacağı konuşma iptal edildi. CHP’nin Kayseri’deki mitinginde kalabalığa seslenen, oğlu PKK’yla çatışmada yaralanmış bir yurttaş “Bana ‘Hayır’ oyu vereceğim diye terörist damgası vuruyorlar. Benden terörist olur mu?” deyince haber programları sesi kıstı.

Eğitim - öğretim cephesinde de cetin cepheleşmeler vardı: Manisa’da bir Anadolu Lisesi idaresi öğrencilerinin kendilerine "seminer var" denerek Cumhurbaşkanı'nın oğlu Bilal Erdoğan'ın 'Yeni Nesil - Yeni Anayasa' konulu paneline götürülmelerine isyan ettikleri günlerde,  Koç Üniversitesi yönetimi, KHK’larla ihraç edilen akademisyenlerle dayanışmak için eylem düzenleyen 10 öğrenci hakkında soruşturma başlatıyordu.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab aleyhindeki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara'yı görevden aldığı 2017 yılının Mart ayında, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, Zarrab'ın yargılandığı dava kapsamında ABD'nin New York kentinde gözaltına alındı.

ABD yetkililerinin, Başkan Donald Trump'ın kızı Ivanka'ya Beyaz Ev’de bir ofis tesis edileceği açıklamasını yaptıkları günlerde, Fransa İçişleri Bakanı Bruno Le Roux, kızlarını ergenlikleri döneminde kâğıt üzerinde parlamento çalışanı olarak gösterip onlara maaş ödettiği iddiaları üzerine istifa etmek zorunda kalmıştı. Kadınlara kamusal hayatta yer verilmeyen Suudi Arabistan'da bir Kadınlar Konseyinde çekilen fotoğraftaki küçük bir eksiklik Mart ayında göze batan gerçekliklerden birini de gözler önüne seriyordu aslında: Kadınlar!

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KADER), Türkiye’de atama ve seçimle oluşan karar organlarında kadın oranlarına bakarak verdiği “karne”yi bu yıl, OHAL nedeniyle vermedi.  Ama, Ankara ve Sakarya'da polis saldırısına uğrayan 8 Mart kadın yürüşleri İstanbul'da –izin çıkmamasına rağmen–  binlerce kadının katılımıyla önü alınamaz bir coşkuyla yapılacaktı.

İstiklal Caddesi, İstanbul, 8 Mart 2017 (Ozan Köse / AFP)

Mart kapıdan baktırmış ama iki önemli toplumsal mücadele de bu ayda zaferle sonuçlanmıştı: Küçücük Orta Amerika ülkesi El Salvador, dev şirketlere karşı dünyada altın ve diğer madenlerin çıkartılmasını yasaklayan ilk ülke oluyordu. Küçük çiftçi ve köylü toplulukları, Kanada devi OceanaGold’a karşı Lempa Nehri havzasını koruyup kurtarmak için yurt içinde koalisyonlar, uluslararası alemde de ittifaklar kurarak yürüttükleri 13 yıllık uzun ve zorlu mücadeleyi kazanıyor ve ülkede madenciliği yasaklayan yasanın çıkmasını nihayet sağlıyordu.

Çokuluslu şirketlerin iyice yenilmez göründükleri bir sırada, yine aynı ay, Fransa’da da insan hakları savunucuları 4 yıllık bir mücadeleyi kazanıyordu: Ana şirketleri, yan şirketlerinin, taşeronlarının ve tedarikçilerinin hak ihlali eylemlerinden de sorumlu tutacak yasanın Fransa parlamentosunda çıkmasını sağladılar. Bu yasanın, ayrıca, BM’de çokuluslu şirketlerin denetlenmesini sağlayacak bir uluslararası antlaşmanın yolunu da açacağı umudu beliriyordu.