İklim değişikliğinin durdurulması, kapitalizmin sona erdirilmesini gerektiriyor, buna girişecek cesaretimiz var mı peki?

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Bugünkü iklim grevcilerinin çoğu, yaklaşık 2030 yılında 1,5 derece sınırına ulaşıldığında 30 yaşında bile olmayacaklar. Onlar bizden basit bir soruya kafa yormamızı istiyorlar: Gelecekleri bizim itibarımızın korunmasından daha mı değerli, yoksa daha az mı değerli? Onlara cevabımız ne olacak peki?

Fotoğraf: Reuters

Phil McDuff / Guardian - 18 Mart 2019

İklim için okul kırma hareketinin sürpriz yüzü olan 16 yaşındaki Greta Thunberg gibi gençler, iklim değişikliği aktivizmindeki egemenliklerini gün geçtikçe artırıyor. Söz konusu harekete katılan binlerce çocuk, cuma günleri okula gitmeyerek, ebeveynlerinin kuşağından arkalarında yaşanabilir bir gezegen bırakma sorumluluğunu üstlenmelerini talep etti. Öte yandan, mevcut politik düzenin değişim önünde engel oluşturduğu izlenimi de giderek güçlenmekte. Küresel ısınmanın sonuçları son birkaç senedir sadece teorik ve tahmini birşey olmaktan çıkıp gözlemlenebilir gerçekliğe dönüştüyse de, bu gerçeklik, durumun aciliyetinde bir artışla karşılanmış değil. Kapitalizmin çarklarını işler vaziyette tutma ihtiyacı, süregiden yangın, sel ve kasırgalar bağlamında bile önceliğini koruyor.

Günümüz çocukları, siyasi farkındalıkları geliştikçe anne babalarından çok daha radikal bir tavır sergileyecekler ve bunun tek sebebi, başka seçeneklerinin kalmaması olacak. Ortaya çıkan bu radikalizm insanları gafil avlamaya başladı bile. Şimdilik daha çok ABD’nin 29 yaşındaki Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez ile ilişkilendirilen bir terim olan 'Yeşil Yeni Düzen' (Green New Deal), 'serbest piyasa yanlısı' kanatta taşkın tepkiler doğurdu. Tepki gösterenler, anlaşmanın bir Truva atı olduğunu ve Marksizm’i iklim mevzuatının sırtına yükleme yolunda bir girişimden başka birşey olmadığını savunuyorlar.

Bu eleştiri komik kaçıyor. Komik kaçmasının sebebi kısmen, Yeşil Yeni Düzen’in gerçekten radikal olmak şöyle dursun, daha şimdiden bir uzlaşmacı çözümü temsil etmesi; ama asıl sebep, radikal ekonominin gizli bir madde değil, temel başlıklardan biri olması. İklim değişikliği, mevcut ekonomik ve endüstriyel sistemimizin doğurmuş olduğu bir sonuç. Yeşil Yeni Düzen tarzı önergeler de, çevre politikalarındaki kapsamlı değişiklikleri daha geniş sosyalist reformlarla birleştiriyor, çünkü ısınmayı 'mutlak felaket' noktasının altında tutabilmemiz için gereken bozulma seviyesi, derin yapısal düzeyde statükoyla temelden bağdaşmaz nitelikte.

Şu anda, 2030 yılına kadar sürecek büyük bir çaba yatırımıyla, ısınma seviyesini aşağı yukarı 1,5 derecenin altında tutmamız mümkün. Bu, 'kötü ama yönetilebilir' bir çerçeve. Söz konusu çaba yatırımında başarısız olunması halinde dünya daha vahim ısınma bariyerlerini aşacak, bu da ekosistemin çökmesi, okyanusların asitlenmesi, yoğun çölleşme ve kıyı kentlerinin seller sular altında kalarak yaşanmaz hale gelmesi gibi sonuçlar doğuracak.

Yani bu yola kelimenin tam manasıyla baş koymamız gerekiyor. Karbon vergisi gibi politika ayarlarıyla hiçbir yere varamayız. Mülkiyet, emek ve sermayeyle ilişkimizi sil baştan değerlendirmemiz lazım. Endüstri ekonomisindeki çarpıcı bir yeniden yapılandırmanın yaratacağı etki, refah devletinde de benzer büyüklükte değişikliklere gidilmesini gerekli kılacak. Temel gelirler, geniş çaplı imar programları ve yaklaşan sistem şokları yüzünden dünya nüfusunun geniş kesimlerinin açlığa ve yoksulluğa terk edilmemesi için gereken her şey masada olmalı. Belki daha bile temelde, refah sistemini, aylak farz edilen altsınıfları disiplin altına almanın bir aracı olarak görmeye de devam edemeyiz. Sistemimiz, işsizliğe, yoksulluğa ve göçe şimdikinden daha insancıl bir bakış açısıyla yaklaşılarak ıslah edilmek zorunda.

Çocuklarımız için ne talihsiz bir durumdur ki bütün bunları ikna etmek zorunda oldukları kişiler, mevcut sistemden bir güzel faydalanmış olan ve durumun vahametini yadsımaya da kuvvetle teşvik edilen insanlar. Daha şimdiden, Belçikalı çevre bakanlarından Joke Schauvliege, Belçika'daki protestoların arkasında perde arkası 'hayaletlerinin' olduğunu devlet güvenlik yetkililerinden öğrendiği yalanını öne sürmesinin ardından istifa etmek zorunda bırakıldı.

Seçkinlerin bu komplo teorisi merakı, yani hakiki bir kitle hareketinin gerçekten var olamayacağı ve bir şekilde ajan provokatörler tarafından yönlendiriliyor olması gerektiği iddiaları, şu anda işlerini güdenlerin iktidarlarını kaybetmemek için başvurdukları yollardan biri olmaktan ibaret, bir tür siyasal kuşku yaratma ve manipülasyon (gaslighting)* yöntemi.

Manipülasyon (gaslighting), burada laf olsun diye kullandığım bir terim değil, zira sahici bir duygusal istismar biçimini ifade ediyor: bir tacizcinin hakikati inkâr ederek kurbanını kendi aklından şüpheye düşürmek için kullandığı bir yöntemi. Dolayısıyla, yerli yersiz kullanılarak sulandırılmaması gerekiyor. Gelgelelim, 'aklı başında' yetişkinlerin, etrafımızda gördüğümüz dünyayla hiçbir ilişkisi olmayan politik bir gerçeklik üretme taktiklerinde eli durmadan artırmalarını layığıyla özetleyen başka bir kelime bulmakta da zorlanıyorum. Karl Marx’ın Marksizm’inden ziyade, Groucho Marx’ın** Marksizm’i bu: “Kime inanacaksınız? Ciddi siyaset erbabına mı yoksa şu yalancı gözlerinize mi?”

ABD Senatörü Dianne Feinstein’ın, kendisine bu konuda harekete geçmesini rica etmeye gelmiş okul çocuklarıyla buluşması viral oldu, çünkü senatörün kendilerine yaşanabilir bir gezegen bırakılmasını isteyen çocukları lütfedip huzura kabul ederken. “Ben bunu 30 yıldır yapıyorum,” diye babalandı senatör. “Ne yaptığımı biliyorum ben.” Buna verilecek cevap tabii ki belli: Bir işi yüzüne gözüne bulaştırmak için 30 yıl, bayağı uzun bir süre gerçekten, bravo. Hiçbir sonuç alamadan yıllarca görevde kalmış olmak, ehil olmakla aynı kefeye konulamaz.

Bu, koltuğuna yapışmış siyaset profesyonelleri için yutulması zor, acı bir hap. Bütün o taktiklerinin, zaman tüketmek dışında neredeyse hiçbir işe yaramadığı giderek daha açık bir şekilde gözler önüne serildiği halde onlar hâlâ, durumu bir türlü anlamayanların gençler olduğunda ve işlerin o kadar da basit olmadığında diretiyorlar. Şu ünlü New Yorker karikatüründe, kıyamet sonrası manzarasına karşı oturmuş, genç dinleyicilerine “Tamam, gezegen yok oldu! Ama olağanüstü güzellikteki o bir an için hissedarlarımıza ne çok para kazandırdık, bir düşünsenize!” diyen takım elbiseli adamın ete kemiğe bürünmüş hali onlar.

Yani gerçekliğin karşısında, güç sahiplerinin kazanılmış çıkarları duruyor. Herhangi bir anlam taşıyan bir politika, yerleşik güç tabanını ve siyasi bağışçılar sınıfını alaşağı etmek zorundadır. Bu insanları alaşağı etmeye yönelik olmayan politikalar, işe yaramaz politikalardır. Bize hiçbir bedel ödetmeden sıcaklıkları düşük seviyelerde tutacak sihirli bir teknolojinin ortaya çıkmasını beklerken tavizlerle durumu idare edebileceğimizi varsaymak, kasıtlı ihmalin de ötesine geçiyor artık. Temel bir ahlak sorunu teşkil ediyor.

Bugünkü iklim grevcilerinin çoğu, yaklaşık 2030 yılında 1,5 derece sınırına ulaşıldığında 30 yaşında bile olmayacaklar. Onlar bizden basit bir soruya kafa yormamızı istiyorlar: Gelecekleri bizim itibarımızın korunmasından daha mı değerli, yoksa daha az mı değerli? Onlara cevabımız ne olacak peki?

Türkçeye çeviren: Handan Balkara Çevikus

Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

* Gaslighting, bir psikolojik manipülasyon ve taciz yöntemi. Bireyin kendi hafıza, algı ve akıl sağlığını sorgulayıp irdelemeye iten bir çeşit kötü yönlendirme. Bireyde veya seçilen grupta şüphe uyandırma, kalcı inkâr, çelişki ve yalan yoluyla peyderpey dikte edilir ve fark edilmesi kimi zaman güçtür. Vikipedi

** Julius Henry Marx ya da Groucho Marx, Amerikalı stand-up komedyeni ve aktör. Kendi aile yakınlarıyla ortak kurmuş olduğu The Marx Brothers (Marks Biraderler) isimli komedi grubuyla gösteriler yaptı. Kendisinden sonra gelen birçok stand-up komedyen tarafından örnek alınmıştır. Vikipedi