Açık Gazete: 18 Ekim 2018

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

TEKNO-BARBARLIK ÇAĞINA GEÇERKEN

Bundan 2 hafta 2 gün önce evlilik için gerekli evrakı almak üzere ülkesi Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na giren, nişanlısı dışarıda gün boyu beklerken başkonsolosun odasında, onun gözleri önünde işkence ile öldürüldüğü, bedeninin parçalara ayrıldığı, parçaların paketlenerek şehrin dışına taşındığı Türkiye Cumhuriyeti yetkililerince basına açıklanan muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, “buharlaştırılmadan” önce yazdığı ve 3 Ekim’de  tercümanı aracılığıyla gazetesine gönderdiği son köşe yazısı Washington Post’ta yayınlandı.

Yazının başlığı yürek paralayıcı: “Arap dünyasının en çok ihtiyaç duyduğu şey, ifade özgürlüğü”. Amansız bir iktidar ve güç mücadelesi içinde perişan olan Arap dünyasının kendi Demir Perde’si ile yüzleştiğini ve Arapların, Soğuk Savaş dönemindeki Özgür Avrupa Radyosu’na benzer bir mecraya âcilen ihtiyacı olduğunu belirten makalede, günümüz dünyasının temel sorunlarından belki de en önemlisine, temel özgürlüklerin ve insan hakların korunması, kitlelerin yoksulluktan, eğitimsizlikten ve yoz, kötü yönetimden kurtulması ihtiyacına isabetle parmak basılmış.

Ne var ki, Yeni Şafak gazetesinin, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda yaşanan olaya dair ulaştığını iddia ettiği ses kaydı doğruysa, bu “parmak basma” olayı bir daha asla gerçekleşemeyecek. Çünkü, kayıtlara göre Kaşıkçı'nın sorgu sırasında önce parmakları koparılmış, ardından kafası kesilmiş. 

Koparılan organlar konusuna devam edilecek olursa Yeni Şafak’ın yayınladığı kayıtlara göre ayrıca, apar topar Riyad’a dönen başkonsolos Muhammed Uteybi “Benim başımı belaya sokacaksınız” diyerek itiraz etmiş. Yanlış anlaşılmasın, başkonsolos uluslararası gazetecinin işkenceyle öldürülmesine itiraz etmiyor; yalnızca bu korkunç infazın kendi bulunduğu binanın ve mekânın dışında yapılmasını istiyor. Kendi başının koparılması ihtimaline karşı, ne olur ne olmaz diye.

Kayıtlar gerçekse, kendisinin aldığı cevap şu olmuş: “Arabistan'a geldiğinde yaşamak istiyorsan kes sesini”. Yani, Arapça’dan Türkçe’ye çevirirsek, Suudi devletinin merkezindeki “reformcu” genç ve yakışıklı prens MbS’nin emriyle devletin İstanbul’daki dış temsilciliğine yollanan özel harekât tim mensubu soğukkanlı caniler, devletin dış temsilcisine, başında bulunduğu dış temsilcilik mekânında “otur oturduğun yerde!” diyorlar. Yoksa devletin merkezinde senin de kellen koparılır.”
(https://www.yenisafak.com/gundem/cemal-kasikci-cinayeti-ses-kaydi-3402672)

***
Aydın Selcen, Gazete Duvar’daki “Kutupsuz dünyanın kuralsızlığı” başlıklı köşe yazısında genel bir teşhis olarak, Durkheim’in klasik eseri “İntihar”da ortaya attığı “anomie” durumundan bahsediyor olabilir. 

“Kutupsuz ve kuralsız yerküremizde her eylemin bir bedeli yok ama bir fiyatı var. Suudilerin Kaşıkçı cinayetinin, denetim dışı devlet yetkililerin, haşa MbS’den talimat almaksızın, yanlış giden bir sorgulama sonucunda işlendiğini açıklamaya hazırlandığı konuşuluyor. Bu bağlamda, Ankara’dan “verilen rahatsızlıktan ötürü” bir özür de dilenecektir herhalde.

“Brunson’un bonservisi elindeydi, bedava gitti. Kaşıkçı davasında ise öyle olmayacak gibi. Hafifsemeyelim, papaz yurduna, gazeteciyse kara toprağın altına gitti. Hafifsemiyorum da ama, malum bu dünya sert, soğuk, acımasız. Giderek de kuralsız.

“Baksanıza, INTERPOL’ün Çinli direktörü Meng, ülkesine izne gitti, izinden dönemedi. İronik değil trajik. İstihbarat teşkilatından gelen Rusya Devlet Başkanı Putin de Britanya’da kendi yurttaşı Skripal’i, hem de yanında kızı Yulia varken öldürtmeye kalkmaktan çekinmedi. Kutupsuz yeni dünyada kuralsızlık egemen. 

“[...]  Gazetecilik mi? Haber alma özgürlüğü mü? Onlardan söz eden dahi yok. Kaşıkçı’nın kaybı, yalnızca onun bedeninin kaybı değil. Ortadoğu’da ve Ortadoğu üzerine çalışan pek çok gazetecinin dillerine kilit vurulması demek. Üçüncü ülkelerden Kaşıkçı’ya destek çıkan pek çok bölge uzmanı ve meslektaşın da epey bir süre ne Körfez’e ne Suudi Arabistan’a adım atamayacak olması da demek.

“İşte dünyamızın yeni durumu bu. [...] Kedi ortadan çekilince, fareler dans edermiş. Biz bizeyiz, karanlıktayız. Adeta, uzun sürecek bir gecenin gurup vaktindeyiz. Kibritlerimiz ıslak, piyasada mum kıtlığı var.”
(https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/10/17/kutupsuz-dunyanin-kuralsizligi/) 

***
Karanlık dünya manzaralarından birkaç küçük ve fakat vahim örnekle tamamlayalım bu vakayinameyi:

* Suudilerin ABD –ve Birleşik Krallık– destekli saldırı savaşının üç ay içinde yüzyılın en büyük kıtlığına ve 14 milyon sivilin açlıktan kırılmasına yol açabileceği BM tarafından haykırılırken, Suudilerin müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri, Yemenli liderleri katletmek üzere Spear Operations Group (Mızrak Operasyonları) adlı bir ABD “güvenlik” şirketine büyük paralar vererek bir bölük kiralık katil tutmuş ve cinayetlere girişmiş.
(https://www.buzzfeednews.com/article/aramroston/mercenaries-assassination-us-yemen-uae-spear-golan-dahlan)

* Batı Şincan'da Çin'in milyonlarca Uygur Türkünü zorla tuttuğu iddia edilen kamplar yasalaşmış. Uygur Türklerinin siyasi propaganda ve işkenceye maruz kaldıklarından şikâyet ettikleri bu kamplar uzaydan görülebilmekle birlikte, bunların varlığını Çin inkâr etmekteydi. Şimdi resmen kabul edilmiş, ama Şincan özerk Uygur bölgesinin valisi Şohrat Zakir, gözetim kamplarında tutulan bir milyondan fazla Uygur Türküne eğitim vererek onların “hayatlarına renk kattıklarını” söylemiş. Kampların toplama kampı filan değil “yatılı okul” gibi olduğunu da sözlerine eklemiş. (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45873800)

Ayrıca, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre Şincan’daki yetkililer, “suçu önceden tahmin eden yazılım” kullanarak, programın işaret ettiği zanlıları gözaltına alıyormuş. 21. yüzyıl teknolojisi bambaşka! (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43212036) 

* Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan'ın da aralarında bulunduğu 6 sanığın aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını onayan İstinaf Mahkemesi, gerekçeli kararını açıklamış. Kararda, şüphelilerin “terör örgütünün ‘gizlilik’ ve ‘tedbir’ stratejisi doğrultusunda hareket ettikleri” ve darbeye yönelik “subliminal mesaj” verdiği savunulmuş.
TV'de canlı olarak yayınlanan “Özgür Düşünce” programında, “Darbenin artık kaçınılmaz olduğu” yönünde konuşmalar yaptıkları savunulan gerekçeli kararda, program arasında yayına, “Yine yeşillendi fındık dalları” şarkısının çalındığı, koyu yeşil bir fon üzerine büyük harflerle, “Anlayana sivri sinek az anlamayana...” yazısı ile devam edildiği, katılımcıların buna kahkahalarla güldüğü, [...] ve katılımcıların birden fazla kez darbeye ilişkin subliminal mesaj verdiği iddia edilmiş.
(https://t24.com.tr/haber/ilicak-ve-altan-kardesler-davasinda-gerekceli-karar-aciklandi,725564) 

* Dünyanın başındaki dert ve belaların başında, zengin fakir farkı ve bu farkın gittikçe açılıyor olması geliyormuş. Global Justice Now kuruluşunun raporuna göre, dünyanın en zengin birimlerinin 157’si devletler/hükümetler değil şirketlermiş artık.
Yani, oldukça zengin ya da iyi durumda sayılan İsveç, Belçika ya da Rusya gibi ülkelerden daha büyük mal ve para varlığına sahip şirketlerden geçilmiyor: Shell, Apple, Walmart gibi petrol, teknoloji-alışveriş devleri gibi mesela.
Eh, bu zengin şirketler de satın aldıkları politikacılar vasıtasıyla tüm isteklerini ülkelere rahatlıkla dikte edebiliyorlarmış tabii.
(https://www.commondreams.org/news/2018/10/17/heart-global-woes-157-worlds-200-richest-entities-are-now-corporations-not) 

***
Vakanüvisiniz hakir de soruyor: 21. yüzyılın ilk yirmi yılı kapanmadan, insanlık olarak hızla yepyeni bir çağa geçiş yapıyor olamaz mıyız acaba? Tekno-barbarlık çağına?